Sosyal Medya

Güncel

Mehmet Yaşar Soyalan yazdı:Gençlere Deizm’in yolunu biz açıyoruz

Kur’an Dışı Vahyin İmkansızlığı kitabının yazarı Mehmet Yaşar Soyalan, Deizm tartışmalarının gündemde olduğu süreçte, sorunun altında yatan nedenlere ilişkin değerlendirmede bulunuyor.



Son birkaç aydır özellikle muhafazakâr kesim arasında “deizm tartışmaları” epey moda oldu. Akademisyeninden gazetecisine, eÄŸitimcisinden din adamına, siyasetçisine her kesimden insan bu konuda fikir beyan etti. Hatta CumhurbaÅŸkanın bile canlı yayında Milli EÄŸitim Bakanına “Ä°smet, bu deizm konusu nedir?” diye sorduÄŸu iddia edildi. Dindar ailelerin çocuklarının, Ä°mam Hatip öğrencilerinin “deizme”, “ateizme” kaydığı söylendi. Herkes kendi penceresinden bakıyor, olayı yorumluyor ama hepsi bir “tehlikeli” durumdan söz ediyordu. Birileri, “bu muhafazakâr din algısı gençleri deizme kaydırıyor” diyerek geleneksel din algısını sorgulamaya çalışıyor, bir baÅŸkası, “haz kültürü ve dünyevileÅŸme gençleri deizme yöneltiyor” diyor, daha bir baÅŸkası “deÄŸerlerimizi kaybettik, gençlere örnek olamıyoruz, gençler örneksiz kalınca da deizme kayıyor” diyorlardı.

Kaygılarını özeleÅŸtiri ÅŸeklinde ortaya koyanlar olsa da genellikle herkes bir baÅŸkasını günah keçisi olarak görme eÄŸiliminde. Aslında kendisi “iyi”, kendisinin baÄŸlı bulunduÄŸu sosyal gruplarda, cemaatlerde “sorun yok”. Hatta bazıları biraz daha ileri giderek, “bir cemaate intisap etmeyenlerin çocuklarında bu tür sıkıntılar oluyor” diyebiliyorlar. Aslında herkes topu taca atmakla kalmıyor, klasik suçlamalar devreye giriyor; her taşın altında Yahudi, Batılı, “öteki” arama hastalığının nüksettiÄŸi görülüyor. Gerçekten çerçevesi çizilmiÅŸ bir konunun tartışıldığına ÅŸahit olmuyoruz,  herkes bulunduÄŸu yerden aÄŸzına geleni söylüyor. Gençler gerçekten deizme kayıyorlar mı? Elimizde bir alan araÅŸtırması bulunuyor mu? Yoksa kiÅŸilerin kendi gözlemlerine dayanarak vardıkları kanaatleri mi konuÅŸuyoruz? Acaba “ben deist oldum” diyen öğrenciler deizmin ne olduÄŸunu biliyorlar mı veya öğrencilerinin hal ve tavırlarına bakarak onların deist olduklarını iddia eden öğretmenler, deizmin bir din olduÄŸunu mu sanıyorlar? Yani öğrenciler “Ä°slam” dininden çıkıp “Deizm” dinine girmiÅŸler de öğretmenler veya baÅŸkaları buna dayanarak mı bu tür kanaatler serdediyorlar? Aslında konu varsayımlar, niyet okumalar ve sübjektif deÄŸerlendirmeler üzerinden yapılıyor.

Deizm dediÄŸimiz ÅŸey sonuçta felsefi bir akım, tıpkı materyalizm gibi. Pek çok çeÅŸidi var. Belki de ne kadar deist varsa o kadar deizm var. Peki, bu felsefenin ortak bir düşüncesi yok mu? Elbette var. Yaratıcı olarak bir tanrı inançları var. Evrenin ve evrende olanın bir Tanrı tarafından yaratıldığına inanıyorlar. Yaratılan da Tanrının yaratılış yasasına koyduÄŸu kanunlar gereÄŸi varlığını devam ettiriyor. Bu tanrının dini ritüellere/ ibadetlere ihtiyacı olmadığını/ olmayacağını düşündükleri için herhangi bir dini kuralla kendilerini baÄŸlı saymıyorlar. Dolayısıyla bu Tanrının hayata müdahalesi ve hesap sorma iradesi yok. Tabi bu felsefeyi kabul eden birisinin ahirette hesap verilmesi diye bir kaygısı da bulunmuyor. Ama ölümden sonra hayat olabileceÄŸine, ruhun ölümsüzlüğüne inanan pek çok deist de var. Aslında bu tartışmalar, sataÅŸmalar bize konunun farklı boyutları olduÄŸunu/olabileceÄŸini gösterdi. Öncelikle ÅŸunu ifade etmem gerekir. Ä°slam’ın Güncellenmesi tartışmalarında da görüldüğü gibi günümüz gerçekliÄŸinin gereÄŸi gibi okunamamasından kaynaklanan temel bir sorunla karşı karşıyayız. Sesi fazla çıkan kesimler günümüz gerçekliÄŸini ıskalayanlar ve deÄŸiÅŸim ihtiyacını kavrayamayanlar, hemen basit bir suçlama ile “gençler elden gidiyor, deist oluyorlar” diye yaygarayı basıyorlar. Sorun gençlerin kafalardaki ÅŸablonlara göre davranmamaları. Ancak bu tespitlerimiz gençlerin bir kriz yaÅŸamadığı veya düşünce ve davranışlarında bir sorun yaÅŸamadıkları anlamına gelmiyor. Nasıl ki, yetiÅŸkinimiz, erkeÄŸimiz kadınımız pek çok sorun ve zaaf ile karşı karşıya ise gençlerimiz de pek çok zaaf ve sorun var.

Bu tartışmalardan bağımsız olarak baktığımızda, bir gencin “ben deist oldum” demesi veya muhafazakâr bir ebeveynin veya öğretmenin evladının dini ritüelleri/ibadetleri veya dini konuları önemsemediklerini görerek kaygı duymaları her durumda sıkıntılı bir durumun varlığına iÅŸaret ediyor. Önce bir tespitte bulunalım. Deizme kaydığı ifade edilen gençler kim? Tekstil atölyelerinde, inÅŸaatlarda, fındık bahçelerinde, tarlalarda asgari ücretle çalışan gençler mi? Yoksa her türlü konforu karşılanan orta ve yüksek gelirli muhafazakâr ailelerin çocukları mı? Ayrıca acaba bu tür tartışmalar sadece bugüne mi özgü?

Günümüz gerçekliÄŸini ıskalayanlar, hemen basit bir suçlamayla ‘gençler deist oluyor’ diye yaygarayı basıyor. Sorun gençlerin kafalardaki ÅŸablonlara göre davranmamaları.

Konu insan olunca, temel belirleyici ihtiyaçlar oluyor. Ä°nsan ile ilgili her ÅŸey bir ihtiyacın gereÄŸi olarak ortaya çıkıyor: Bilim, teknoloji, alet, edevat, gelenekler vs. her ÅŸey. Hatta insan ihtiyacı oranında kendisinde olanı keÅŸfediyor. Ä°htiyaçları ona kendisinde kapalı duran kapıları gösteriyor. Tartışmanın merkezine mecburen “ihtiyaçlar” oturuyor. Herkes kendisini “ihtiyaçlarına” göre konumlandırıyor. Ä°htiyaçlar, arayışları tetikliyor. Bulunan her ÅŸey yeni ihtiyaçları ortaya çıkarıyor. Sonuçta insan sahip oldukça daha fazlasına sahip olmak istiyor. Kendisinin ve ailesinin karnını doyurmak, geçimini saÄŸlamak zorunda olan gencin ihtiyacı ve gelecek beklentisi ile varlıklı bir ailenin “her ÅŸeyi olan” gencin ihtiyacı ve gelecek beklentisi doÄŸal olarak çok farklı olacaktır. Bir de unutmamak gerekir ki “ihtiyaç” bir çevre içerisinde ortaya çıkar, o çevrenin dinamiklerine göre kendisine bir yol bulur, bir yön çizer. Bu nedenle gençleri tenkit edenlerin veya gidiÅŸatta bir tehlike olduÄŸunu var sayanların öncelikle kendilerinin durdukları yere, içinde oldukları çevreye, o çevrenin trendlerine bakmaları gerekir. Aileler hem o çevreden, o konfordan vazgeçmeyecekler hem de dedelerinin veya nenelerinin hissettiklerini hissedecekler, davrandıkları gibi davranacaklar. Bu eÅŸyanın tabiatına ters, olamayacak bir durumdur. Çünkü çevre aynı zamanda bir tasavvur da inÅŸa eder ve insanlar da sonuçta çevrenin oluÅŸturduÄŸu bu tasavvura göre yaÅŸarlar. Dede ve nenelerin tasavvurları farklı olduÄŸu için çevreleri farklıydı veya çevreleri farklı olduÄŸu için tasavvurları farklıydı. Onlar kendi çevre- tasavvur ölçeÄŸinde yaÅŸadılar, bugünün insanları kendi çevre- tasavvur ölçeÄŸinde yaşıyorlar. Dolayısı ile büyükler önce kendilerine bakmalılar, kendi tasavvurları ile yüzleÅŸmeliler, kendileri ne kadar öncekilerin aynısıdır veya bir benzeridir ki evlatları/ öğrencileri kendileri veya dedeleri gibi olabilsin.

Aslında sorun tasavvur sorunu. Peki, bu tasavvur sorunlu mu? Evet sorunlu...Niye? Çünkü herkes bir diğerinin tasavvurundan şikâyet ediyor? Konu sadece bir kuşak çatışması değil, aynı zamanda bir zihniyet ve fikir çatışmasıdır da. Konuya ilgili tartışmanın sınırları içinde kalarak devam ettiğimizde gençlerde gördüğümüz şeyi nasıl tanımlayabiliriz? Bu durum bir kaçış bir yabancılaşma mıdır, bir değişim veya dönüşüm müdür?

Her ikisi de mevcut. Genç öncelikle doÄŸası gereÄŸi tepkisel ve aceleci olur. Mantığından çok duygusuyla hareket eder. Hele aldığı eÄŸitim akletme, sorgulama merkezli deÄŸil, ezberci ve taklit merkezli ve içinde yaÅŸadığı çevre tasavvuru da daha çok duyguların yönlendirmesi sonucu oluÅŸmuÅŸsa bu durumdaki bir gencin önünde “itaat” veya “isyan”dan baÅŸka bir seçenek yok gibidir. Zaten olan da budur? Åžikâyetler de gençlerin “isyanı” nedeniyledir. Peki, bu “isyan” neyedir, nereye doÄŸrudur? Temel sorun eÅŸyanın doÄŸasındaki dinamiklik ve deÄŸiÅŸimdir. Eflatun’un iddia ettiÄŸi gibi eÅŸya ve hayat sabit deÄŸildir. Bizim geleneksel din, dil ve hayat algımızın bu Eflatuncu ve Aristocu mantıkla ÅŸekillenmiÅŸ olması bu deÄŸiÅŸimi bir ÅŸekilde yaÅŸadığımız halde görmemizi engelliyor ve bizi deÄŸiÅŸim karşısında aciz bir durumda bırakıyor. Oysa deÄŸiÅŸimin mantığı ve yasaları farkedilse, bu deÄŸiÅŸimlerin bizi nereye götüreceÄŸi belli olmayan bir maceraya savurması yerine içinde kendimizi her an yeniden keÅŸfedeceÄŸimiz ve var kılacağımız bereketli bir coÄŸrafyaya taşıması saÄŸlanabilir.

Genelde tüm dünya Müslümanları özelde Türkiyeli Müslümanlar olarak bu tartıştığımız konularla ilgili iki temel sorun ile karşı karşıyayız: Birincisi; Batılı bir paradigma ile düşünerek yeryüzüne ve yeryüzündeki her ÅŸeyin bizim için yaratıldığını, onların sahibinin insan olduÄŸunu, onu elde etmek için her yolu kullanabileceÄŸimizi elde edince de onu sınırsızca tüketebileceÄŸimizi söyleyen ve insanı sorumsuzlaÅŸtıran ve alabildiÄŸine yücelten, yani merkezinde insanın bulunduÄŸu seküler bir zihne sahip olmamız. Ä°kincisi; zamanın, eÅŸyanın, düşünce ve fikirlerin duraÄŸan, hakikatin geçmiÅŸte bir yerde sabit olduÄŸu deÄŸiÅŸmediÄŸi, deÄŸiÅŸmeyeceÄŸi, kiÅŸinin her dönemde bu sabiteye göre kodlanması gerektiÄŸini söyleyen bir hafızaya ve din tasavvuruna sahip olmamız.

Ä°ÅŸte gençlerimiz bu ikircikli dilden, bu ikircikli yaÅŸamdan sıkılmış görünüyorlar.Gençlik doÄŸası gereÄŸi maske takmadığı, takamadığı için bu iki halden birini yaşıyor. Ya itaat ediyor ya isyan ediyor. Biz itaat edeni alkışlıyor, mevki ve makamları onlara sunuyor, isyan edenlere dinden çıkmış muamelesi yapıyoruz. Oysa bu gençler bizim maskeli hayatımızdan, ikircikli tutumumuzdan kaçıyorlar. Ya bizim yapmaya çalıştığımız ancak sahip olduÄŸumuz din dili ile maskelemeye çalıştığımız hayatı apaçık ve sonuna kadar yaÅŸamak istiyorlar ya da bizim bu ikircikli hayatımıza isyan ederek kendi yollarını bulmaya çalışıyorlar. Büyük ihtimalle, “biz deist olduk” diyen öğrenciler bir arayış içerisine giren, kendileri olmaya çalışan ama yol bulmakta, kendilerini tanımlamakta zorlanan, bizim ikircikli dünyamızı anlayamayan, bayağı bulan gençlerdir.

Nasıl olmasın ki; orta ve yüksek gelir seviyesine sahip muhafazakâr iÅŸadamlarının asgari ev kiralarının asgari ücretten fazla olduÄŸu bir dönemde çalışanlarını asgari ücretle çalıştırdıklarını, bunların kendi çocuklarının sıradan bir ihtiyacı için asgari ücretliye verdiÄŸinin onlarca katını harcamasını, çevresinde pek çok fakir, yetim ve maÄŸdur var iken her sene VÄ°P umre ziyaretleri yaptığını, çocuklarının düğünlerine milyonları harcadığını, evinin ÅŸatafattan geçilmediÄŸini, ihaleler için liderlerin önünde ÅŸekilden ÅŸekle girdiÄŸini, her tarafından kibir fışkırdığını, buna raÄŸmen takvadan, bir lokma bir hırkadan, sadakatten, ihlastan, cennetten, cehennemden söz ettiÄŸini gören ister zengin ister fakir bir genç bu muhafazakâr ile nasıl aynı yolu yürüyebilecektir? Bizim bu zihin yapısına sahip bireyler olarak (ister bu zihni yapıların ikisine birden, isterse bunlardan herhangi birine sahip olalım), içinde bulunduÄŸu yapının dışına çıkarak “ötekileÅŸen” gençleri anlama imkânımız yoktur. Ã–ncelikle kendimiz üçüncü bir yola sahip olabilseydik ve gençlere onu önerebilseydik, gençler zamanın dilini kullanarak, kendisini bilen, sorumluk sahibi, geçmiÅŸ ile gelecek arasında bir köprü olan kimlik sahibi bir birey olabilirlerdi. O gençler iÅŸte o zaman yeryüzünün ve yeryüzünde olanın kendilerine emanet olduÄŸunu bilirlerdi.

Yoksa biz bu tartışmalarla bir ÅŸeyleri mi örtmeye çalışıyoruz. Günün gerçekliÄŸi ile örtüşmeyen fikirlerimizi, Ä°slam’ın temel ilke ve kurallarına ters düşen, bugüne ait bir ÅŸey söylemeyen Ä°slam algımızı, geleneksel Ä°slami zihne sahip bir Batılı olduÄŸumuzu veya Batılı bir zihne sahip bir Müslüman Muhafazakâr olduÄŸumuzu mu örtmek istiyoruz. Gençlere “kral çıplak” dedikleri için mi kızıyoruz. Gençler “deizm”e yöneliyorsa, devlet kurumlarıyla, cematleriyle, akademisyenleriyle, din adamlarıyla, kanaat önderleriyle, sanatçıları, yazarları çizerleri, iÅŸadamı, siyasetçisi, yöneticisi ile hepimiz hep birlikte deizm yollarını biz açıyoruz onlara.Gençler, bizim gizliden gizliye yaptıklarımızı, üstü örtük bir ÅŸekilde yaÅŸadıklarımızı, alenen konuÅŸuyorlar, göstere göstere yaşıyorlar hepsi bu.

kaynak: Karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.